Fatih Sultan Mehmet Han henüz küçük bir çocuktur. Zeki, uyanık, ateş
gibi, yerinde duramayan, cevval, pırıl pırıl bir zekâ. Bir gün okulda
yaramazlık yapar. Hocası Molla Gürani kulağını çeker. Küçük çocuğun
babası padişah ikinci Murat akşam olaydan haberdar edilir.
Küçük Mehmet öfke ve kızgınlık içindedir. “Ben,” der, “Koskoca bir
padişah çocuğuyum. Nasıl benim kulağım çekilir? Bu olacak iş mi?
Babacığım, sabahleyin okula beraber gidelim. Sen hocamızı bir güzel
azarla. Görsün dünyasını. Bir padişah çocuğunun kulağını çekmek ne
demekmiş anlasın.”
Velî padişah ikinci Murat Hazretleri oğlunun başını okşar. “Merak
etme yavrum,” der. “Yarın sabah okula beraber gideriz. O hocan gününü
görür.” Sabah olur, baba oğul el ele okulun kapısından girerler.
Daha önceden haberdar edilen, uyarılan ve talimat verilen Molla
Gürani elinde sopa onları beklemektedir. “Vay, beni dövmeye gelen siz
misiniz” diyerek sopayla hücum eder. Baba oğul korkuyla kaçarlar. Onlar
kaçar, Molla Gürani kovalar. Sonra yorulur, sopasını bırakır, sınıfına
gider.
Velî Padişah . oğluna döner. “Bak yavrum,” der. “Sen bir padişah
oğlusun. Ben de padişahım. Ama senin hocan, senden de büyük, benden de
büyük. Gördün, bizi nasıl sopayla kovaladı. Hadi şimdi sınıfına git,
hocanın elini öp, özür dile. Sonra git, saygılı bir şekilde sırana
otur.” Ve oğlunu bırakır gider.
Şimdi soruyorum sizlere, günümüzde bu asil, büyük, yüce davranışı
gösterecek kaç ana baba çıkar? Lütfen cevabını siz verin. Fatih’in
çocukluğu böyle geçmişti. Velî padişahın kaldığı evi gezenler bilir. O
kadar sade, o kadar mütevazı, evin eşyası o kadar basitti ki, ince ince
anlatsam belki inanmazsınız. Fatih babasından, annesinden her yönüyle
tam bir fazilet terbiyesi . alarak yetişti. O evde edep hâkimdi. Sevgi,
saygı, incelik, zarafet hâkimdi. O evde sabır vardı, şükür vardı,
kanaat vardı.
Allah (c.c.) hepimize bu bilinçle çocuk yetiştirebilmeyi nasip etsin.